Kim ne derse desin muhteşem bir hikayesi var onun..
Bu satırları sadece ama sadece hayatını adadığı, onlar için pek çok şeyden vazgeçtiği sanatı, müziği, şarkıları için yazıyorum. Yoksa siyaseten yaklaşımları elbet eleştirilebilir, elbette yaptıklarına “yalakalık” denebilir ama ben biraz pozitif ayrımcılık yapıyorum onun için. Onun gibi bir iki çok özel ses daha var ve ben onlarda da bu kayırmacı tavrımı koruyorum. Onlar herkesten daha çok hak ediyorlar bunu çünkü. Hayatımıza dokunuşları öyle muazzam ki, pek çok eleştirinin ötesindeler diye düşünüyorum. O ve onun gibi bir kaç özel isim bir daha gelir mi bu iklime çok da emin değilim.
Şaka değil ha seksen yaşına merdiven dayadı, ama hiç tanımayan birisi onu gördüğünde kesinlikle buna inanmaz ki..
Bu yaşta bu enerji, bu fizik, bu performans bırakın bu ülkeyi, dünyada pek az insanın başarabileceği bir şeydir. “Estetik harikası” diyenler, “her yerine bıçak değdi, plastik makyaj mucizesi” diyenler kesinlikle onu anlayamayanlardır. Bunları diyenler onun imkanlarına sahip olsalar bin mislini yaparlar da; kedi ciğer meselesi işte. Hele de meslektaşlarının acımasız yaklaşımları kelimenin tam anlamıyla hadsizlik. Çocuğu yaşındaki sarkıcılar onun performansının yarısına ulaşabilseler yüz takla atarlar da, olmayınca olmuyor işte. Ne parayla ne pulla bir alakası yok bunun. İşine, müziğe, şarkılara olan dillere destan tutkusu, seyircilerine olan sevgisidir onu hala bu yaşında sahnede üç saate yakın ayakta tutan; hem de akranları evin içinde bir odadan diğerine gitmeye üşenirken...
Koca bir ömür boyu böyle disiplinli bir yaşam, her gün saatlerce yapılan spor, sesini geliştirmek için onlarca yıldır her gün şan dersleri, sıkı bir dieti hiç aksatmadan devam ettirmek herkesin harcı değildir. İşini sevmek, kendine saygı duymak işte böyle bir şeydir aslında.
Kim bilir içinde ne fırtınalar kopmuştur yaşamı boyunca? Ne gel gitleri olmuştur hayatında en yakınlarına bile söyleyemediği. Belki de nelerden fedakarlık etmiştir bilemeyiz ki. Sahnede bir süper star evde ise kendisi olmak zaten başlı başına bir zorluk aslında. Bununla başa çıkmak, bu kadar büyük bir şöhretin altında ezilmeden yıllarca böyle bir hikayenin başrolünde oynamak herkesin yapabileceği bir şey değildir..
Kim bilir ne ödünler verdi, kim bilir ne bedeller ödedi? Ama biraz bencilce yaklaşayım; bana göre iyi ki de öyle yaptı ve sonunda bize bu özel insanı hediye etti. Ama herhalde ödediği en can yakıcı bedel; bir evlada sahip olamamasıdır. Kendisi çok istediği halde böyle bir yaşamın içinde bir evlada yeterince ilgi gösteremeyecek olma ihtimali buna en büyük engel oldu sanırım...
Kimler geldi kimler geçti hayatından kim bilir? Kim bilir kimler canını acıttı en ummadığı anda?
Tek başınaydı hep. Sadece Semiramis vardı yanında. İki kardeş kurtlar sofrasında yılmadan, yıkılmadan kimseye “eyvallah” etmeden mücadele ettiler koca bir ömür...
Belki aldatıldı, belki terk edildi ama hiç yerlerde sürünmedi, zor da olsa kuyruğu hep dik tuttu. Bazen bunaldı ama başı hep yukarıda, yeri geldi “seveceğim, gezeceğim, sana neler edeceğim” dedi bütün aşklarına..
“Ya sonra, senden sonra ne yaparım senden sonra?” dese de sıkılıp “vitrinime değil iklimime gel” diye seslenmeyi de bildi, haykıracak nefesi kalmasa bile..
Ona sahte övgüler düzen, yüzüne gülüp arkasından konuşan sevgililerine “palavra palavra” dese de hep “kim ne derse desin aşk için” yaşadı.
“Bir günah gibi” sakladı kendini herkesten. Gerçek ‘Ajda’ kimdi, herkes hep merak etti...
Çoğumuzun yıkılıp çökeceği anlarda o “şimdi gel de gör beni, yalnız kaldım, yıkılmadım ayaktayım yaşadım, yaşıyorum” diye avaz avaz da haykırabilmeyi başaran bir kadın oldu hep..
“Biyonik, ruhsuz bir kadın” dediler, “yapmacık” dediler “ne biçim konuşuyor ağzını büze büze, özenti haller bunlar. Her yeri estetik” dediler ama o hep güldü geçti bu söylenenlere “her yaşın ayrı bir güzelliği var” diyerek. Yıllardır en gencimizden en geçimize kadar hepimizin hayatında olmayı başardı “hoş görsen affet gitsin aldırma” diyerek hep bir ‘cool kadın’ olarak yaşadı.
O snopluğunun ardında “ben o marka çantalara binlerce lira saçacak kadın değilim, çoğu pazardan da alırım” dediğinde ona hiç kondurulamayan bu tavrı herkesin kafasını karıştırmaya yetmiştir.
Kişiliği, fiziği, hayatı ile ilgili bunca eleştiri alıp ama hayatımıza bu kadar çok dokunan ve çok sevilen bir sanatçı da pek olmadı galiba. Yaman bir çelişki gibi görünse de o zıtlıkların muhteşem kadını ‘Ajda’ işte...
Sen hep bizimle kal, hep şarkılarını söyle, her zaman ‘bi tık’ önde çok yaşa ve dilerim sahnede “dalya” de Ajda Pekkan...