Kentlileşme hikayesi bundan yıllar önce köyden kente göç ile başladı aslında.

Şehrin olanaklarını gören, işsizlikten kaçıp kurtulmak isteyen, hayat standartlarını yukarı çekmek isteyen çoğu insan koşarak hızla betonlaşan, kontrolsüzce büyüyen kentlere akın etti. Aradıklarını bulmak umuduyla.

0EEBB2FB-83EC-4108-B2C7-78437CFFF68B

Peki ya ne oldu? Aradığı refahı, huzuru, o yüksek yaşam koşullarını, işini buldu mu?

Başlarda her şey iyiydi belki de. Şehirlere yerleşenler mutlu, hızla büyüyen kentler ise yeniliklere açıktı. Ama tam da bu noktada düşünülmesi ve sağlanılması gereken en önemli şey ‘Kontrol’dü.

Fakat bu kontrol sağlanamadı. Kentler hızla gelen nüfusla baş edebilmek için gecekondulaştı, yeşil bir noktası kalmayana dek betonla kaplanmaya başladı. Gelen nüfusun geride bıraktığı köylerde üretim durdu, tarlasını bırakıp işe koşan çoğu insan yavaş yavaş işsiz kalmaya başladı. Kurulan hayaller yavaş yavaş büyüsünü yitirmeye başladı.

Yerli üretim azaldı, şehirler doldu taştı, her metrekaremiz beton ile asfalt ile kaplandı. Hepimiz kentlileştik, kentlere akın ettik fakat bu akının faturası yine iklimi altüst olan dünyaya, betonların içinde ayakta durmaya çalışan doğaya kesildi…