Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğini yazarsam gülersiniz mutlaka. Ama bu kötü gidişatın bu kötü gidişatı durdurabilmek için AKP’nin kullandığı enstrümanların ne anlama geldiğini tartışabiliriz değil mi?

Önceki dönemlerde yazdığım yazılarda okuyucularımı kur korumalı mevduat sistemi hakkında uyarmıştım. Kur korumalı mevduat yani zenginler parasını bankaya yatıracak, faiz alacaklar, bu faiz dövizin yükselişinin altında kalırsa vatandaşın ödediği vergilerden AKP alacak zenginlere dağıtacaktı.

Neden?

Erdoğan ve AKP başarılıymış gibi görünsün, döviz yükselmesin ve iktidar çok büyük işler yapıyormuş fotoğrafı verebilmek için vatandaşın vergilerini kâr diye zenginlere aktaran bu sistemi getirdiğinde facia olur diye ekonomistler de uyarmıştı.

Erdoğan kur korumalı mevduat sistemine geçtiğini açıkladığında ne oldu?

Herkes Erdoğan kılıcı çekti, dövizi durdurdu, kahraman ekonomist dedi. Yandaş medyada başarı hikayeleri yayınlandı. Normal şartlarda Para Politikası Kurulu pazar günleri açıklama yapmaz. Kendi geleneğinde de olmayan bir şey. Pazar günü açıklama yaptılar.

Ne Dediler?

“Kur korumalı mevduatları durduracağız, bankalar bundan çıkılmasını veya yeni mudilerin bu sisteme girmemesini önermesi gerekiyor.”

Bu nasıl bir şey? Bu uygulamayı siz getiriyorsunuz sonra da bankalara  “Benim pisliğimi siz temizleyin. Ben bu kararı alamıyorum, başarısızmış gibi görünürüm, dönüşlerin efendisi olan liderimiz bir kere daha U dönüşü yapmak zorunda kalır, biz bunu yapamayız bunu siz yapacaksınız”.

İş Bankası da “Biz böyle bir şey yapmayacağız, bu paket varsa bunu müşterilerimize önereceğiz.  Çünkü çok kârlı.” dedi. O kadar kârlı ki! Devlet size garanti veriyor. Faizi alacaksınız. Yetmedi mi kardeşim? Döviz o faizin üzerine mi çıktı?

Artırdılar ya vergileri! Benzini artırıyorlar, iletişim vergisini artırıyorlar, diğer vergileri artırıyorlar, diğer vergileri artırıyorlar,  MTV’yi ikiye katlıyorlar …. Fakir fukaranın vergilerinden topladığı parayı, parasını bankaya yatırıp çatır çatır faiz alan zenginlerin üstüne ekliyorlar.

Türkiye’nin ekonomi tablosu bundan ibaret. Korkunç bir tablo. Oyuncakla oynar gibi devletin finansal enstrümanlarıyla oynuyorlar. Sirkteki bir jonglörün topları çevirmesi gibi .. Önemli olan iktidar başarılıymış gibi görünsün.

Bu Durumdan Nasıl Bir Sonuç Çıkar?

Buradan çıkarılması gereken en önemli sonuç şu; Artık Türkiye Cumhuriyeti’nin bir tane gerçeği var. Tek bir gerçek. Dış politika, iç politika, finans politikası, güvenlik hepsi buna endeksli. Nedir o gerçek? Para bulmak, nakit akışı sağlamak! Türk dış politikasının gerçeği budur, güvenlik politikasının gerçeği budur, Türkiye’nin nüfus politikasının gerçeği budur. Her şey, saatler ayarlanmış bir şekilde tek bir hedefe kilitlenmiş bir durumda. Para bulmalıyız.

Neden?

Çünkü önceki iktidar, artık hangi siyasi partiyse, hazineye koskocaman bir delik açtı. Bu hazineye açtığı deliğin üzerine hangi tedbir kararını alırsak alalım hangi onarım ve inşa sürecini uygularsak uygulayalım, kısa vadeli bir dönüşüm yapma şansımız yok. Türkiye Cumhuriyeti ivedilikle çok seri bir şekilde para bulmalı. Bulacağı parayla birlikte borçlarını döndürmeli. Yoksa? Yoksa hem Türkiye ekonomisinin ne olacağı belli değil hem de küresel eksende bir finans krizinin tetikleyicisi bile olabilir.

Türkiye’nin borçlarını çevirememesi Avrupa’yı çok olumsuz etkileyebilir. Erdoğan “Çoktan çok azdan az gider” diyor ya! Tehdit ediyor Avrupalıları. “Bize uygun kredi verin, Türkiye’de sistem dönmemeye başlarsa size de bunun olumsuz etkisi olacak, biz zaten batmış durumdayız gerisini siz düşünün” demeye getiriyor.

Tüm Bunlar Olurken Muhalefet Cephesinde Neler Oluyor?

Düşünebiliyor musunuz, ülke iflas etmiş, iktidarın kullandığı finansal enstrümanlar hokkabazlıkmış. Tarihi bir iflas yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin daha önce hiç görmediği rakıamlar konuşuluyor. Ama muhalefetin gündemi ne? Değişim! Yanlış anlamayın! Değişimden, yenilikten yanayım. Ama değişmeye uğraşırken muhalefet de yapmayı unutmamak gerekiyor değil mi?

Erdoğan Kendi Kendisine Muhalefet Yapıyor

Erdoğan “Ne demek emeklilerin hakkını yemek” dedi. Kendi kendine muhalefet ediyor bu adam. Muhalefeti açmaza sokarak bu ülkeyi çok büyük bir kayba sürükleyen Erdoğan  “Türkiye’nin en büyük kaybı ciddi bir muhalefetinin olmayışıdır” diyor.

Erdoğan’ın seçmen kitlesinin anlayabileceği ve satın alabileceği bir söylem ama muhalefetin ve muhalif seçmenin ayakta durup bu fotoğrafı görmesi gerekiyor.