Hayat bazen öyle beklemediği bir yerden vurur ki insanı; bir anda nevrin döner, neye uğradığına şaşırırsın, yerle yeksan olursun..

“Onsuz yapamam” dediklerini alır bazen elinden hayat; yapayalnız kaldığını hissedersin

Beğenmediğin, dudak büktüğün sofralarını alır önünden hayat bazen; bir lokma ekmeğe muhtaç, elin böğründe kalakalırsın...

“Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter, güvenme malına bir kıvılcım yeter” derler ya hani; ataların en baba sözüdür, çok tutarım...

Aslında ne kadar çaresizdir insanoğlu. Ne kadar muktedir, ne kadar güçlü görünse de hikayedir. Teknoloji sayesinde, mikro çiplerle, geliştirdiği modern silahlarla, robotlarla, bilgisayarlarla, yazılımlarla tüm dünyayı avucunun içine aldığını sansa da, uzaya da gitse, misal dudak büktüğümüz bir fırtına ya da karşısında romantik romantik takıldığımız ateşin zerresi bile alt üst etmeye yeter hayatı. Dımdızlak kalıveririz çaresiz...

İnsanın kendini o kadar güçlü sanırken doğanın bir fiskesi ile yerlerde bulması az buz bir şok değildir aslında..

Şöyle bir bakarsanız; bütün ihtişamına karşın acizdir insan. Bütün gücüne rağmen koftur, dünyaya hükmettiğini sanırken an gelir kendine bile yetemez oluverir; kelin merhemi olsa misali. An meselesidir yani bütün gücüne veda edip gitmesi buralardan...

İnananlar için bütün bu güçlükler, zorluklar bir sınavdır. “Sevdiğiyle, malıyla sınanır insan” derler ya hani; işte ona inanır ve ömrü boyunca buna tutunarak yaşamaya çalışır.

İnanmayanlar içinse doğal akışıdır bu hayatın. Ve bunu böyle kabul etmek gerçekten enteresan ve güçlü bir ruh halidir.

Herkes, bu zor ve tahammül edilemez durumlarda teselli olarak bir şeye sarılır kendince. Kimi inandığı tanrıya, kimi kendine, kimi de en büyük kazıkları yediği hayata. Çok eskiler de anlam veremedikleri olaylar karşısında korunmak için güneşe, ateşe, yıldızlara tapmıyorlar mıydı?

Hayatın belki de en yıkıcı, acımasız tarafı insanı çaresiz bırakmasıdır. Hiçbir şey yapamaz insan o anda. Ne kadar güçlü, ne kadar varlıklı olursa olsun ‘çaresizlik’ en baş edemediği halidir insanın.  Belki özlemle baş edebilirsin, yalnızlıkla baş edebilirsin, parasızlıkla da. Bir yolunu bulabilirsin bunlarla mücadele etmek için belki ama çaresizlik sardı mı ruhunu bir kere ı ıh, ne zordur...

İstemeden geldiği bu dünyada, insanın yaşarken karşılaştığı bazı olaylar kendisi için ne kadar sarsıcı da olsa, yapabileceği fazlaca bir şeyi de olmadığı için “hayat böyle bir şey işte” kabulüne sarılarak ‘salla gitsin’ e bağlar ve yaşamaya devam eder. Yani çaresizliğe karşı bir yerde salar insan kendini; artık ne kadar salabiliyorsa. O da onun tahammül eşiğine bağlı tabii. Olanları kabul etmese n’olacak ki; eli mahkum...

Güzellikleri olduğu kadar aslında çoğunlukla zordur da hayat. Zorluklar da çoğunlukla insan eliyledir ha. ‘Yine de güzeldir yaşamak’ lafı da tutunduğu bir daldır aslında insanın. Gelmiştir bir kere buralara. Zorluklar olsa da yine de gitmek istemez insan bu diyardan. Ne kadar büyük darbeler alırsa alsın kalmak ister. Normalde dayanılmayacak durumlar sonrasında bile bırakıp gitmek istemez. Çünkü bilinmezlik insanın en büyük korkularından olduğu için istemsiz böyle hisseder. Çünkü burayı az buçuk da olsa çözmüştür. Başına neler geleceğini ya bizzat yaşayarak görmüştür ya da başkalarından gözlemleyerek tahmin eder. Ama ya giderse, gittiği yerlerde nelerle karşılaşacağını tahmin bile edememek en ürkütücü şeydir onun için...

Tanrıya inanç çoğu insan için hayata tutunmak, karşılaştığı büyük acılar, yıkımlar karşısında dayanabilmek için büyük bir destektir. Dua en iyi terapi yoludur inananlar için. Ama inanmayanların ruh halini gerçekten çok merak ediyorum. Çoğu insan dualara ve tanrıya sarılarak, sabırla hayattaki bu büyük gel gitlerle başa çıkmaya çalışırken inanmayanların bu ruh hali ile nasıl başa çıktıkları hep ilgi alanımdadır. Neyse fazla dalmayayım, çıkamam sonra

Gelsin hayat bildiği gibi gelmesine de azıcık da bizim istediğimiz gibi gelse ne olur ki?....