Portre kişilerin yüzünü, kimliklerini tarihe kaydetmelerini sağlayan, dünyaya izlerini bırakmalarına yardımcı olan en eski kayıt biçimidir.
Fotoğrafın icadından önce birinin yüzünü kaydetmenin tek yolu bir ‘Portre’ ydi.
Yüksek zümreler, önemli kişiler tarihe görünüşlerini kaydetmek için dönemin ünlü ressamlarına emir verir, saatlerce bazen de günlerce bir tuvalin karşısına oturarak poz verirlerdi. Tek istedikleri tablolarının bundan sonraki nesillerinde görebileceği o duvarlarda yerlerini alabilmeleriydi.
Çoğu kültürde yasaklandı, bir çoğunda yüceltildi, ama eninde sonunda bir güç belirtisi olarak tarihe geçti portre tekniği. Çünkü, o dönemi kayıt altına alabilecek kimi önemli, kimi daha az bilinen ama portre yaptırmaya gücü olan kişilerin yüzlerini tarihe geçirecek tek yöntemdi. Bu yüzden tüm engellere, tüm kültürel karmaşalara rağmen kazanan portre oldu.
Van Gogh’ un oto portreleri, Da Vinci’ nin Mona Lisa’ sı işte tam da bu teknik sayesinde var oldu, tarihe iz bıraktı.
Fotoğraf icat edilmeseydi, tek bir tuş ile her anımızı kaydedebiliyor olmasaydık eğer, belki de kulaklarımızda en çok şu sözler çınlayacaktı “gülümseyin, çiziyorum!”