Sana ne kardeşim sana ne?

İster gezerim, ister tozarım, ister mıh gibi çakılı dururum, ister amuda kalkarım sana ne?

Nedir bu millete ayar vermeleriniz, herkesin hayatını kendi sığ tercihlerinize göre dizayn etmeye kalkmalarınız?

Her önüne gelen benim hayatıma, kafasına göre, müdahale edemez kardeşim sok şunu bir kere kafana...

Kimse karışamaz; ister kısacık şortla gezerim ister uzun, ister küpe takarım ister piercing sana ne? Yargılamak sana mı kalmış?

Senin doğrularına, senin inancına göre yaşayacak değilim.  Günah benim, sevap benim sana ne? Hesabı inanıyorsam ben veririm Yaradan’a. İnanmıyorsam da buna sen karışamazsın, bu da benim derdim.

Elbette bir toplum içinde yaşıyoruz. Birlikte yaşamak için bazı kurallar koyup asgari müşterekte buluşmamız doğaldır. Kişisel özgürlüklere, şahsi tercihlere herkes kendine göre müdahale etmeden demokratik usullerle  belirleyeceğiz bu kuralları şüphesiz. Buna genelde itiraz edilmez de zaten. Ama artık “illallah” dedirtti gizli kapaklı ya da açık seçik, inandığınız şeylere göre bu müdahaleler.

Size ne kardeşim başımı neyle nasıl örteceğim ya da örtmeyeceğim ya da bir iki duble içip içmeyeceğimden sana ne? Kimle, nasıl yaşayacağımdan sana ne? Senin tercih ettiğin hayat tarzına ben nasıl karışmıyorsam sen de benim hayatıma müdahale edemezsin, izin vermem...

Senin inandığına ister inanırım, ister inanmam. Sana ne? Ben sana “benim inandığıma inan” diyor muyum? Ben sana soruyor muyum “neye inanıyorsun, nereye gidiyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?” diye. Sen de bana sorma kardeşim, işine bak...

Sen insan gibi olmaya bak önce. İnsanca eğitim vermeye bak çocuklara, gençlere. İyi bir gelecek hazırlamak için çabala. Çoluk çocuğa kadınlara şiddete, tecavüze kıvırmadan engel ol. Sen millet insan gibi geçiniyor mu, bir kuru ekmeğe muhtaç olmadan onuru ile yaşayabiliyor mu ona bak?

Sana ne benim kaşımdan gözümden? Cinsel kimliğimden? İnsan mıyım ona bak önce. İnsan mısın ona bak önce...

Hepimiz bırakalım artık konu komşu ne der, Ayşa’nım nasıl karşılar saçmalığı ile yaşamaktan. Saygı duyarak birbirimize, her birimiz ‘kendimiz’ olarak yaşayalım yeter. Kimsenin hayatımıza burnunu sokmasına izin vermeyelim. Hele siyasetin hiç...

Çalıp çırpıyor muyum? Milletin hakkını ona buna peşkeş çekiyor muyum? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını har vurup harman savuruyor muyum? Birileri şatafat içinde yaşarken milyonların iki lokma ekmek peşinde koşmasına karşı çıkıyor muyum ona bak? Yeşile, denize, ormana  ağaca rant için kıyanlara, çanak tutanlara bir bak. Kendine bi bak, bi aynaya bak istersen kardeşim...

Bırak iki tek atayım denize karşı, sana ne? Hoş artık onu da  yapamıyoruz ya şu ‘güya’ namussuz dış güçler yüzünden. Bırak piyasa yaparken “bi çay bi simit keyfi yapalım” diyecem de o da artık pek mümkün değil ‘güya’ bu şerefsiz virüs yüzünden. “Hadi evde sıcacık oturalım” desek bile el alemin savaşı ‘sözde’ bizi fevkaladenin fevkinde gerdiğinden tir tir titriyoruz milletçe evde de artık..

Yani her bir beceriksizliğimizi yıktık ona buna, kaldı bir ahlak bekçiliğimiz. Onu da milletin ensesinde boza pişirmek için kullanmaktan bi vazgeçin. İnsanlar biraz nefes alsın.

Yani demem o ki “günah benim sevap benim sen işine bak kardeşim, gerisini biz hallederiz”...