Türkiye’de tek bir gerçek var: Ekonomi bundan sonra nereye gidecek? Çünkü siyasi olarak uzun bir süre hiçbir şey olmayacağını biliyoruz.

Yerel seçimi saymazsak uzun süre iktidarı değiştirme ihtimali olan bir seçim önümüzde yok. Tabiri caizse Türkiye hükümetin ekonomik denemeleri için esir alınmış bir canlıya benziyor.  Denedikleri şeylerin bir karşılığı yok.

Türkiye dün tekrar faiz artırımına gitti ama yine beklentilerin çok çok altında bir faiz artırımı yapıldı.  2.5 puanlık bir faiz artırışı yapıldı. Beklentilerin çok altında bir artış yapılmış olmasına rağmen kurda büyük çalkantı veya patlama yok. Bu şu anlama geliyor; ellerinde avuçlarında ne varsa tekrar piyasaya sürmeye başladılar. Eski hastalıkları sürüyor, hâlâ kendilerini başarılıymış gibi gösteriyorlar ve ekonomiye psikoloji pompalayacak taktiklerine yani tek bildikleri şeye, PR yapmaya devam ediyorlar.

Ekonomi Seçime Kadar Ayakta Kalır mı?

MIT’de görevli olan ünlü ekonomist Daron Acemoğlu “Ekonomi seçime kadar belki ayakta kalmaz” diyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Araplardan alacakları nakitle, taşıma suyla, ekonominin çarklarına su verip çarkı kısmen döndürebileceklerinin hesabını yapıyorlar. Yani Merkez Bankasının faiz artırımı beklenenin çok altında. Bunu enflasyon artışı takip edecek. Çok net bir şekilde Ortadoğu’dan gelen paranın oranına göre enflasyon artışı olacak. Ne yazık ki bu politikaların kısa vadede Türkiye’ye bir şey getirme şansı olsa da, krizden çıkma, uzun vadede Türkiye’nin önünü açma gibi bir geleceği yok. Yani Erdoğan ve yeni kurmaylarının yaptığı tek şey yerel seçime kadar ekonominin halkın üzerine çöküşünü durduracak bazı destekler koymaya çalışmak. Bu desteklerin bir kibrit çöpü mü yoksa çok kalın kolonlar olduğunu mu ancak Arap sermayesinin ne kadarını ikna edip Türkiye’ye getirebileceğine bağlı olduğu söylenebilir ama bunlar ahşap kolonlar olacak. Bunların üstüne bir otoban inşa etme ihtimali yok. Bu  günü kurtarmak, bir yere kadar taşıma hamleleri.

Mehmet Şimşek Ne Diyor?

Dün Mehmet Şimşek de açıklama yaptı. Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklamalardan çıkardığım sonuç; “Vergileri arttırdık enflasyon patladı, şimdi içeride üretilen malı siz alamayacaksanız o duruma geldiniz, ne yapacağız? Biz ihracatçının önünü açacağız” Tabii ki ihracat yapmak çok güzel bir şey ama önce halkın refahını arttıracaksın onunla paralel bir şekilde ihracat yapacaksın.

Hayır! Buradaki plan şu: İç tüketimi, iç talebi baskılayarak insanları alışveriş yapamaz hale getirip üretilen ürünlerin çok büyük bir kısmını dışarıya satacak ve dışarıdan döviz elde edebilecekleri bir programı tercih edecekler.

Bu ne demek biliyor musunuz? Yerel seçime kadar durum böyle gidecek ama ondan sonra bu planın ikinci evresine geçilecek. Bu planın ikinci evresinde Türkiye’yi bir sosyal patlama bekliyor. O sosyal patlama ne yazık ki işsizlik. İçerideki iç pazarın daralmasıyla birlikte işsizlik de patlayacak. Bu noktada asıl görebildiğimiz yerel seçime kadar durumu götürebilecekler mi?

Neden Yerel Seçimlerden Sonra Daha Kötü Günler Gelecek?

Çünkü yazımın başında da yazdığım gibi bir kobay gibi esir alınmış durumdayız, üstümüzde bir şeyler deneniyor. Erdoğan; “Nasıl olsa seçimden önce yemlediğim zaman bana aşık kitlelerin desteğini tekrar alabiliyorum, asgari ücreti artırırım, emekliye üç beş kuruş zam yaparım, onlar gene eski aşklarına geri dönerler ve biz de bu propaganda enstrümanlarıyla seçim kazanmayı öğrendik yolumuza devam ederiz” diye düşünüyor.

Yerel seçimlerde oy kaybeder diye düşünmeyin. Erdoğan döneminde bu ülke soğan kuyrukları, ekmek kuyrukları, patates kuyrukları gördü. Depremle yerle bir oldu. Ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Yani yerel seçimden sonra bu formüle çok güvenen hükümetin gerçek ekonomi politikaları sahne almaya başlayacak. Buradayım, yaşıyorsak hep birlikte göreceğiz, yerel seçimden sonra ülkenin nasıl bir sınavla karşılaşacağını hep birlikte şahit olacağız. İktidarın bir ekonomik kriz politikası yok. Sadece durumu kurtarma politikası var ve en büyük hesabı da bu: Yerel seçimler …

Nerede Duruyoruz?

Nerede durduğumuzu açıklayabilmek için çok açık bir örnek vereceğim: Çok popüler bir telefon: IPhone 14. Bu telefonu bir Türk asgari ücretlinin satın alabilmesi için 146 gün çalışması gerekiyor, Avrupa’nın krizle yerle bir olmuş, iflas etmiş, en dipte kalmış ülkesi Yunanistan’da ise bir asgari ücretli 30 gün çalıştığı zaman yani bir ayda IPhone 14 alabiliyor. Almanya’da ise, o espriyi yazmayacağım, asgari ücretli sadece 10 gün çalıştığı zaman IPhone alabiliyor.

Yani uluslararası arenada satın alma gücü ve gelirleri yerle bir olmuş, rakamların büyüdüğü ama satın alma kapasitesinin olmadığı, katma değer mal üretemeyen, döviz kazanamayan, pandemiden sonra kısmen turizmi düzelmiş bir ülkenin varoluş mücadelesinin içindeyiz. Kim eziliyor burada? Halk eziliyor, biz eziliyoruz.

Dolar veya Euro üstünden karşılaştırma yapınca bunlara itiraz ediyorlar. Bu karşılaştırmaları hükümet yaptırıyor. Çünkü hükümet beş tane yandaş firmaya verdiği tüm ihaleleri dolar üstünden hesaplıyor. Yolcu garantili, hasta garantili, geçme garantili, uçma kaçma garantili ne varsa garanti ediyor adamlara. Hükümet böyle bir ekonomik yatırım yapar, çevresindeki yandaşları böyle beslerse ben de asgari ücretlinin halini ve ahvalini bu şekilde karşılaştırırım.