Güzel ve Çirkin

Belle ve bir büyücü tarafından korkunç bir yaratığa dönüşen namıdiğer ‘Çirkin’ Dan Kingson’ın aşkını konu alan bir masal romanıdır. Bir masal romanı olmasına rağmen, her daim sinemanın özellikle de Hollywood’un ilgisini üstünde toplamış, zamanla bir müzikal haline gelmiş ve beyazperdeyi süsleyen bir film olarak dönem dönem karşımıza çıkmıştır ‘Güzel ve Çirkin’.

Filmde, ülkenin bir zamanlar yakışıklı olarak nitelendirilen prensinin ve babasını kurtarmak uğruna kendini bir şatoya atan Belle’in aşkı anlatılmaktadır. Ülkenin yakışıklı Prensi, bir büyücü tarafından verilen büyülü bir gül sonucunda korkunç bir canavara dönüşür.Prens, 10 yıl içinde kendisine aşık olacak bir kadın bulamazsa sonsuza kadar canavar olarak kalacaktır. Maurice adlı tüccar bir gün gizlice prens/canavarın şatosuna girer ve onun kıymetli güllerinden bir tanesini koparır. Buna çok sinirlenen canavar tüccarı tutsak eder. Olayı duyan tüccarın kızı Belle, babasının serbest kalmasına karşılık şatoda, canavarın yanında tutsak kalmayı kabul eder.Zaman geçtikçe, Belle, canavarı gerçekten tanımaya başlar ve onun aslında göründüğü gibi olmadığını fark eder. Ve hikayemiz tam da burada başlar…

Belle, bütün halkın çekindiği ve korktuğu o yaratığın aslında hala bir prens olduğunu fark etmeye başlar zamanla. Çünkü onu prens yapan dış görünüşü değil, karakteridir aslında. Belle bunu fark ettiği her geçen gün yavaş yavaş aşık olmaya başlar hikayemizdeki ‘canavar’a.

Güzel ve çirkin, gerçek aşkın göz ile değil de kalp ile olduğunu anlatmayı, bir insanı kendisi yapan şeyin aslında onun içinde olduğunu, dış görünüşle bir ilgisi olmadığını, küçük yaştan büyük yaşa izleyen herkese göstermeye çalışan bir filmdir. Bu yüzden yaşımız kaç olursa olsun her izleyişimizde içimizi ısıtır, Belle ile Canavar’ın aşkını gözümüzle değil de kalbimizle hissetmemizi sağlar…

“Kim çirkin bir yaratığı gerçekten sevebilir ki?”