Mucize zamanlarım başladı benim
Asude rüzgarların, bir görünüp bir kaybolan şımarık güneşimin, sicim sicim gönlüme yağan yağmurlarımın, ordan oraya savrulan duygularımın, gelgitlerimin, isyanlarımın, başkaldırışlarımın, muhteşem zamanları hoş geldin...
Aşkın da, yakıcı vedaların da, hüznün de, gözyaşlarımın da romantik mabedi yine benimle işte; öyle baharım ki...
Hafif meşrep uçuşan saçlarımın sebebi rüzgar; yine ne güzel geldin. Minnettarım...
Boynuma ürkek, titrek utangaç öpücüklerini konduran akşam üstü güneşim hoş geldin, iyi ki geldin. Öyle mutluyum ki...
Belli belirsiz, zamansız ürpertilerimin, ürkek heyecanlarımın mevsimi hiç gitmesen hep benimle kalsan olmaz mı?
Gün koyulaşırken kuytu sokaklarımda dolaşan koyu gölgelerim, avare yalnızlıklarım ne iyi geldin, hoş geldin
Gün akşama dönerken rengarenk cümbüşle “hoşça kal” şarkıları çalan günde demlenen kan kırmızı şarabım öyle aşksın ki...
Alaca renklerin, kurşuniye çalan mavinin, deli dolu ruhumun, en sahici huzurumun mevsimi ne güzelsin sen Eylül...
Sana ne yazsam yetmez, kurduğum cümleler kifayetsiz kalır. Öyle öyle güzelsin ki tarifsiz...
Heyy Eylül oldu zaman, vakt-i muazzamadır;
Şiir zamanıdır
Aşk zamanıdır
Şarap zamanıdır
Hani o saçlarına taç yaptığım çiçeklerin vaktidir
Şarkılar hep seni söyler, sarı saçlarından dökülen yapraklar da
Büyülü bir tangosun Eylül...
Bakma sen adının ‘son’ olduğuna, o benim hep ‘ilk’ ve ‘sonsuz’ baharımdır..
Tanrı seni nazarlardan korusun, güzelliğinden öperim Eylül’üm. İyi ki geldin, ne iyi geldin, hoş geldin....