Öğrencilik yıllarımda İzmir'de ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) gönüllüsü olarak Cumhuriyet Evlerinde İngilizce öğretmenliği yapıyordum.

Yoksul bir mahallede, belediye tarafından tahsis edilen tek katlı bir yapıda, öğretmenlerimizle birlikte birçok derse imza attık. İngilizce derslerinin yanı sıra, satranç ve kodlama dersleri de veriyorduk.

Biraz ileride, bir tarikat yurdunun bulunduğunu gördük. Bu tarikat yurdu, hem dini eğitim vermek için hem de çocukların günün büyük bir kısmını geçirebileceği bir yer olarak hizmet veriyordu. Bu yerde çocuklar sabahtan akşama kadar vakit geçiriyor ve 2 veya 3 öğün yemek yiyebiliyorlardı. Yanlış hatırlamıyorsam; aylık 200-300 TL gibi bir ücrete bundan yararlanabiliyordu.

Kocaeli sürekli büyüyor, ancak ekonomik ve asayiş açısından taleplere yanıt veremiyor. Ekonomik sorunlar ve asayiş sorunları arttıkça yurttaş kendine güvenli bir liman arıyor. Saray rejimi toplumsal görevlerini bu tarikatlara bırakarak tüm enerjisini sermayeyi korumaya ve büyütmeye harcıyor.

Yoğun iç göç alan ve yoksulluğun ağırlığını taşıyan bölgeler, tarikat örgütlenmelerinin hızlı bir şekilde büyüdüğü mekanlardır. Bugünkü gibi kriz dönemlerinde tarikatlar hem yurttaşlara ekonomik destekleriyle hem de mevcut düzene rıza üreterek kolayca büyüyebiliyorlar, devletin onlara sağladığı destek ve muhalefetin bir mücadele programından yoksunluğu da önlerini açıyor.

Türkiye'de uzun süredir muhalif kesimler "parlamenter mücadeleyi" tek meşru siyasi alan olarak kabul ediyordu, ama biz oy vereceğimiz günü beklerken tarikatlar daha teşkilatlandı. Bu noktada dikkat çeken en büyük eksiklik, Türkiye'deki muhalif yurttaşlar arasındaki dayanışma kültürünün zayıf olmasıdır. 6 Şubat Depremleri sırasında dayanışma kültürünün yeniden inşa edildiğini gördük ve bunun Kocaeli gibi bir işçi kentinde tekrar öne çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Keza, bunun birçok örneğini pandemi döneminde dünya genelinde dayanışma ağlarında gördük.

Sonuç olarak, gericilikle mücadele sadece birkaç eğitim semineriyle sınırlı bir konu değildir. “İnsanlar cahil oldukları için tarikatlara katılıyorlar.” Gibi bir yorum cahilcedir. Toplumsal hayata dokunmalıyız, eğitim bunun bir parçasıdır. 19 Ağustos'ta Yahya Kaptan'da gerçekleştirilecek olan halk forumu, kentteki tüm cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri ve sosyalistleri bir araya getirecekti. Siyaset sadece siyasi partilerle sınırlı değildir, siyaset toplumsal yaşamı dönüştürme ve müdahale etme pratiğidir. Bu, bir kooperatif, bir sivil toplum kuruluşu veya bir Facebook grubundaki dayanışma ağları ile de gerçekleştirilebilir.

Kocaeli'nin bu zor döneminde atılan her adım çok değerlidir. Çünkü örgütlü sivil toplum faaliyetleri kamusal alanı güçlendirir, gençler siyasete katılır ve yerel yönetimler ile siyasi partiler bu kurumları dikkate almak zorunda kalır.

Birçok insanın bu tür dayanışma ağlarına destek vereceğine inanıyorum ve bu çağrıya kendim de destek veriyorum. Metni bitirirken, "BirArtıBir" dergisinin "Dayanışma Ekonomileri" bölümünü, "Genç İşi Kooperatif" websitesini ve "Öğrenme Tasarımları" adlı sosyal girişimi sizlerle paylaşmak isterim. Son olarak, gazete duvar’dan Pandemi döneminde dayanışma ağlarına dair bir yazıyı paylaşıyorum. Ülkemizde bizim gibi birçok insan var, Kocaeli için fikirlerimizi bir araya getirmemiz gerekiyor.

Karşımızda örgütlü gericiliğe karşı en geniş mücadele cephesini oluşturalım.

Dayanışma Yaşatır.