Efendim malumunuz olduğu veçhile ya da bilmeyenler de olabilir tabii ama onlar da şimdi öğrenecekler; Atalardan Gebze’ liyim ben.
Biz Gebze’lilere “nerelisin” diye sorsalar kimse Kocaeli’liyim demez, illa “Gebze’liyim” der. Aslına bakarsanız bağlı olduğu şehirle de pek bi bağları yoktur Gebze’ lilerin. Çoğu çok nadir gelir İzmit tarafına, o da resmi işleri varsa. Her işlerini İstanbul’ da hallederler. Bu kentin çok çabuk gelişen ama bir o kadar da disiplinsiz büyüyen en kozmopolit ilçesidir büyüdüğüm yer.
Eskiden herkesin birbirini tanıdığı şirin bir yerken şimdi kimsenin kimseden haberinin olmadığı, hele de yerlisinin şehirde hemen hemen hiç kalmadığı koca bir kent oldu. İl olması tartışmalarını oldum olası bilirim ama konumu gereği pek ihtimal vermesem de olursa da çok sevinirim. Hep destek, tam destek, hak ediyor çünkü. Hoş pek çok ilden de öndedir bu durumu ile bile...
Ayrıca çok ünlü insanların öyle ya da böyle mutlaka bir bağları vardır Gebze ile. Mesela Osman Hamdi bey en önemli eserlerini Eskihisar’ daki atölyesinde yapmış, pek çok Gebze’ yi resmettiği tablosu da vardır. Sanat tarihinde çok özel yeri olan önemli bir ressamdır ama pek kimse bilmez arkeologdur aslında. Sonracıma efendim, ondan sonra da şahsım gelir malumunuz Gebze’ li ünlü bir ressam olarak. Yalınız Osman Hamdi’ den daha fazla artım vardır. Misal bildiğim kadarı ile onun şarkı söylemişliği yoktur, bi de yazarlığı. O yüzden benim bir iki adım önde olmam lazım idi ondan ama n’apalım sağlık olsundu djsjsjjssj...
Gebze’ nin çok özel de yemekleri vardır. Eskiden, pek çok evde keyifli sohbetlerle yemeklerin yenildiği büyük, kalabalık sofralar kurulurdu. Mesela bizim Ata yadigarı kocaman evimizde taşlık denilen kısımda annem ve babaannemin büyük sofrası her gün, herkese açık hazır bekletilirdi. Kapıyı çalan her kimse hiç geri gönderilmezdi. Rezene yemeği, zeytinyağlı enginarı ki eskiden Gebze’ de enginar çok yetiştirdi, keza zeytinlikler ve çavuş üzümü bağları ne çoktu. Ayrıca şimdilerde Kandıra’ nın adı ile anılmaya çalışılsa da “asıl mancarlı pide Gebze’ ye aittir” diyerek cümbüşlü bi kavga da çıkarayım bakalım djdjdjdjd. Ebegümecinden yapılan sarkıtması, sadece bayramlarda fırınlarda çıkan Gebze çöreği ve daha pek çok özel lezzeti kendine hastır. Ama şimdilerde sanırım pek yapılmayan, babaannemin de çok güzel yaptığı hikayesiyle ve lezzetiyle benim de çok sevdiğim Koca görmez’i de çok meşhurdur.
Aklımda kaldığı kadarıyla hatırladığım hikayesini anlatacağım ve sonra da denemek istersiniz diye de yine aklımda kaldığı kadarıyla tarifini vereceğim. Eksiklerim olursa lütfen hemşehrilerim beni bağışlasın...
Benim bildiğim hikayesi şöyle; eskiden Gebze’ li kadınlar arasında komşu gezmeleri pek meşhurmuş. Bir komşuda bir araya geldiklerinde doğal olarak dedikoduya hadi öyle demeyelim de konuşmaya dalarlarmış. Yine öyle bir gün evinde yemeği olmayan kadınlardan biri saatin çok geç olduğunu fark edince koşa koşa evine geçmiş. Tam da kocasının eve gelme zamanları. İki eli bir pabuçta kallavi bir yemek yapacak zaman da yok, apar topar “ne yaparım da beyin önüne yemek koyarım” diye mutfağa dalarken gördüğü malzemeleri de kullanarak bir hamur yoğurmuş, soğanları, peyniri arasına döşeyip, sütlü karışımı da üzerine gezdirip hemen fırına atmış. Ama kocası gelmeden önce de “acaba nasıl olmuş” merakıyla tadına bakmak isterken ve çocuklar da yanına yanaşınca bir parça bir parça kopara kopara yemeğe başlamışlar ve öyle bir iştahla yemişler ki bir bakmışlar tepside bir şey kalmamış. Hikaye odur ki o sırada merakla kapısını çalan komşusu da “n’aptın yetiştirdin mi yemeği bari” diye sorunca “yetiştirdim ama çok güzel olmuştu dayanamadık, adam gelene kadar çocuklarla dibini sıyırdık valla” demiş. Komşusu da bunları duyunca ''Allah seni ıslah etsin. Koca görmezden, eve gelmezden önce koca tepsiyi mi yediniz? '' demiş. Böylece adı “koca görmez kalmış” derler.
Gerçek bir masterchef olarak tarifini aşağıda veriyorum, piyasada nam salmış diğerlerinin tariflerine itibar etmeyiniz aslı benim yazdığım gibidir. Yapana afiyet olsun da yapıp beni çağırmayanı da Allah bildiği gibi yapsın djdjdjdjd. Patron artık beni ‘yemek editörü’ olarak atamazsa da Allah onu da bildiği gibi....
Malzemeler;
1 / 1.5 kilo un. 6 / 7 adet soğan. 1 paket maya. 1 cay kaşığı şeker. 1 tatlı kaşığı tuz. 1 yumurta. 1 su bardağı beyaz peynir parçaları. 1/2 su bardağı süt ve 1/2 su bardağı sıvı yağ.
Mayayı ılık su ile açınız un, tuz ve şekerle yoğurup kabarması için bekletiniz. Soğanları iri iri doğrayıp isterseniz biraz pul biber katarak öldürünüz. Beyaz peyniri de ekleyip soğumaya bırakınız. Hamuru son kez yoğurup yarısını tepsiye yayınız. Üzerine harcı döküp, diğer kalan hamurun yarısı ile kapatınız ve iri iri parçalara kesiniz. Sıvı yağ, süt ve bir yumurtayı çırpıp üstüne dökünüz ve önceden ısıttığınız fırında pişiriniz. Fırın kaç derece diye sormayınız Allah’ ın emri 180° djdjdjdjd...