Hem Büyükşehir Belediyesi hem de İzmit Belediyesi, 30 Ocak günü “Mübadelenin 100. Yılı nedeniyle etkinlikler düzenlediler.
Öncelikle her iki belediye yöneticilerini de kutlarım.
Örneğin; İzmit Belediyesi’nin, “Balkan Dernekleri Yerleşkesi’nde” düzenlediği etkinlikte seçilmiş İskeçe Müftüsü, merhum Ahmet Mete adına yapılan hayrat çeşmesi ile Erdem Arcan’ın emek ürünü olan “Bir Fırtına Tuttu Bizi” fotoğraf sergisi son derece güzel etkinliklerdi.
Sonra, iki akademisyenin, “günün anlamı” üzerine sunumlarına sıra geldi.
İlk sunumu yapan Dr. Neval Konuk Halaçoğlu, “Mimarlık Tarihçisi” imiş! Bir saati aşan bir süre boyunca, “tekdüze bir dille” Yunanistan’da yakılan, yıkılan Osmanlı tarihi yapılarından örnekler verdi!
Elbette, bu konu da saygıdeğerdir.
Ancak; “Mübadele nedir? Nasıl oluştu? Neler yaşandı?” bu sorulara ve daha ötesine dair hiçbir şey yoktu!
Dinleyenlere gözüm ilişti, dinleyenlerin bazıları uyuyorlardı!
Bir akademisyen, bir sunum yapacağı zaman, önce hitap edeceği kitleyi tanımalıdır! İlgi alanlarına göre sunum içeriği ve süresini belirlemelidir!
İnsanların, bir akademik sunumda “dikkat süreleri” ni düşünmelidir.
Ben, özellikle yukarıda örneklediğim sorulara yönelik bilgiler ve mübadele ile Yunanistan’dan gelen dinleyicilerin de bu etkinliğe katılımlarını beklerdim!
İlk sunumu dinledikten sonra, daha fazla kalamadım ve toplantıyı terk ettim! İkinci sunumu yapan kişiyi dinleyecek sabrım kalmamıştı!
Sayın başkanlar;
Bu tür etkinliklere katılacak akademisyenlerin seçimini yaparken, lütfen, konunun uzmanlarını seçiniz!
MÜBADELE VE MÜBADİLLER ÜZERİNE
1912’de başlayan Balkan Savaşı sonrası, Osmanlı Devleti Rumeli’deki topraklarının tamamına yakınını yitirdi. Yunan yönetimince, “potansiyel tehlike” olarak görülen Türk ve Müslüman ahaliye karşı yoğun baskılar ve katliamlar uygulanıyordu. Daha 1914 yılı başında Atina Antlaşması’na rağmen, Müslüman Türkler göçe zorlanıyordu.
Kurtuluş Savaşı sonrası, Lozan Antlaşması’na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca, Türkiye’de yaşayan “Ortodoks Hristiyan Rum” ile Yunanistan’da yaşayan “Müslüman Türklerin” karşılıklı olarak göçe tabi tutulmasına karar verildi.
Batı Trakya’daki Türkler ile İstanbul ile Gökçeada ve Bozcaada’da oturan Rumlar mübadele dışı bırakılmıştır.
Mübadeleye tabi tutulan hem Türkler hem de Rumlar büyük acılar ve çileler çekmişler.
Türkler, Balkanları, Rumlar Anadolu’yu “vatan” saymışlar. Aslında, siyasetin müdahil olmadığı her yerde “halklar kardeşçe yaşamasını” bilmişler. Bu acının ne olduğunu anlamak isteyenler, “REMBETİKO” konusunu incelemelidirler!
Bu ülkede yaşayan her “Balkan kökenli” balkanlarda yaşanan öyküler üzerine yazılmış türküleri büyük bir hasret ve sevgiyle söyler.
Neyse, uzatmayalım!
Sayın başkanlar, bu tür etkinlikleri düzenlerken, yalnızca “siyasi” boyutu ile düşünmeyin! “Sosyal, kültürel, tarihi boyutları” ile değerlendirip, “hem de hiçbir maddi veya manevi beklenti” içinde olmayan insanlara da kulak veriniz!
Suyun öte yanından gelenlere selam olsun.