Ailemizle, arkadaşlarımızla bir masa etrafında toplandığımızda artık günümüzü, hayallerimizi, umutlarımızı konuşmak, tartışmak yerine dilimizden sadece tek bir şeyi düşürmez hale geldik, ‘para’.
“Geçen gün otuz liraya aldığım şey bugün elli lira oldu” diye başlar oldu artık her cümlemiz. Aldığımız, alamadıklarımız, her geçen gün fiyatı değişen o ürünler, o hizmetler, benzin, motorin, ekmek, su derken konuştuğumuz tek şey ekonomi haline geldi. Dışarıda kahve içmenin, arkadaşlarla sahil kenarında bir çay içmenin bile lüks olduğu bu devirde ne yazık ki tek derdimiz ‘para’ olur hale geldi, olmak zorunda kaldı.
Milyonlarca yıl önce Lidya denen o medeniyet metali çekiçle darp ederek bulmasaydı o parayı, hayatımızda para diye bir şey hiç olmasaydı ne olurdu insanoğlu? Her şeyin başı para olmasaydı nasıl dönerdi bu dünya. Para için insanlar acı çekmese, başka insanlara zarar vermese, anlamsızca para uğruna yaşamasa insanoğlu, dünya daha iyi bir yer olmaz mıydı?
Olurdu elbet olurdu da, kavram olarak ‘para’ gitse de hayatımızdan yerini aratacak bir yenisi mutlaka gelirdi. Sofralarımızda büyük yere sahip olan o muhabbetlerin yerini bir başkası alırdı, insanoğlunun derdi, tasası ve sitemi yine bitmezdi. Giden geleni belki de aratır, paranın olmadığı dünya düzeni belki de her birimizin bir Napoleon’ a dönüşmesine sebep olurdu.
Komik ama galiba bugünleri o günlerden görerek ne demiş Napoleon: ‘Para, Para, Para!’