Paranoya, insanın tehdit altında olduğunu hissetmesi ve buna inanması durumudur. Eskiden nadir görülen bir hastalık olarak ele alınan
bu duygu durum bozukluğu, gelişen bu çağda, dört bir yanımızı sarmış, çoğumuzun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Gündelik olayların, gündemdeki iç karartan haberlerin yanı sıra günümüzde paranoya hissiyatının oluşmasını destekleyen diğer yapay faktörler mimari ve teknolojik unsurlardır. Gelişen teknoloji ile birlikte daha büyük, daha devasa inşa edilen gökdelenler, labirent gibi dar sokaklar, ıssızlaşan uçsuz bucaksız otoparklar ve dahası. Ve tüm bu betonlaşan mekanlarda bize her daim bir güç tarafından izleniyor hissini aşılayan kameralar, dinleme cihazları, sensörler.
Eskiden böyle miydi sokaklar, binalar? Daha sıcak, daha samimi, daha görülen, daha geçirgen alanlarda sürdürüyorduk yaşamımızı. Güvenlik kameraları değil, esnaf izlerdi sokakları, bir güvenlik sorunu olduğunda sokaktaki o ‘gömülü’ gözler toplaşırdı bir anda. Bizi izleyen, bize ‘her daim izleniyorsunuz’ diktesini vermeyen sokağın o sıcak gözleri sağlardı güvenliğimizi. Sıkışık ve beton cepheli olmayan o sokaklar hissettirirdi güvende bizi.
Her hareketimizi izleyen, her konuşmamızı dinleyen o sensörler, bizi sıkışmış hissettiren o beton şehirler oldukça paranoya ayrılmaz bir parçamız olmaya ne yazık ki devam edecek.
Bırakın geceleri, gündüzleri bile arkamızı kontrol ederek, her adımımıza, her kelimemize dikkat ederek yaşamaya ne yazık ki devam edeceğiz.
Gelişen bu dünyada paranoyaya hizmet eden değil, paranoyayı yok eden şehirlerin, mimarinin, teknolojinin gelişmesi dileği ile…