Bazen kendimize hatırlatmak gerek yaşamanın ne de güzel olduğunu. Tüm olumsuzluklara, tüm kırgınlıklara, tüm strese ve kaygıya rağmen gülmenin, güldürmenin, ciğerlerimiz şişinceye kadar derin mi derin bir nefes almanın ne kadar eşsiz olduğunu.
Sevmenin, sevilmenin, sevdiklerimize kucak dolusu sarılabilmenin, koşturmacanın içinde çoğu zaman kaybolsa ta o koşturmacanın içinde varolabilmenin ne denli kıymetli olduğunu unutuyoruz. Hayatımızdaki olumsuzlukları merkeze alarak olumlu olan hiçbir şeyin farkına varamaz hala geliyoruz. Oysa ne güzel şey yaşamak, yaşatmak, iliklerimize kadar hissetmek hayatı. Bazen ümidimiz kırılsa da sonraki günün sabahına tekrar sevinçle, umutla uyanmak.
Her birimize bir kere veriliyor bu ömür, biz olarak yaşabilmek, bu dünyaya küçük te olsa bir iz bırakabilmek için tek bir şansımız var. “Ben neden her gün bu stresle boğuşmak zorundayım, neden hep bunlar benim başıma geliyor?” diye isyan etmek yerine derince bir nefes alıp tüm stresi, kaygıyı, yüzleşmek zorunda olduğumuz tüm olumsuzlukları gülen bir yüze çevirmek için tek bir atışımız var.
Ve en önemlisi, unutmamalıyız ki hayat sandığımızdan da kısa. Yaşamak için, gülmek için, sevdiklerimize doyasıya sarılmak için bu dünyaya ismimizi güzel bırakabilmek için sandığımızdan da daha kısa bir ömür var her birimizin önünde. O yüzden yaşayın, yaşatın, iliklerinize kadar hissedin bu hayatı...
Aynı Nazım Hikmet’in de dizelerine döktüğü gibi,
“Yaşamak ne güzel şey
Anlayarak, bir usta, kitap gibi
Bir sevda şarkısı gibi
Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak...
Yaşamak birer birer ve hep beraber
İpekli bir kumaş dokur gibi
Hep bir ağızdan sevinçli sevinçli bir destan okur gibi”