Özellikle son dönemlerde epey gündemde olan, gerek sosyal hayatın gerekse siyasetin dilinden düşmeyen bir kuşakla karşınızdayım bugün: Z KUŞAĞI!
Peki, nedir bu Z kuşağı?
Elbette herkesin sürekli duyduğu bu tabir karşısında bir fikri vardır ancak biz geleneğimizi bozmadan Oxford Dictionaries’ın tanımına bir bakalım. Şöyle diyor: "1990'ların sonlarında veya 21. yüzyılın başlarında doğan, çok genç yaşlardan itibaren dijital teknoloji, internet ve sosyal medya kullanımına aşina olarak algılanan nesil."
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere diğer kuşakların aksine bu kuşak gelişen teknolojiyle tanışmıyor aksine tam da onun içine doğmuş oluyor. Sorduğu sorulara birkaç tıklamayla hemen cevap bulabilen bu nesil, karşılaştığı durumların üstünü kapatmak yerine bir bütün haline gelip haklarını daha kolay savunabiliyor ve bu savunmayı yaparken de artık hayatlarının bir parçası haline getirdikleri sosyal medyayı da kullanmayı hiç ihmal etmiyor.
Kişisel, fiziksel, ruhsal farklılıkları bir ‘farklılık’ olarak görmüyor, herkesin kendi tercihlerinin ve seçimlerinin olduğunun çok da farkında olarak herkese hoşgörülü yaklaşmaya çalışıyorlar. Hatta sanırım bu yüzden diğer kuşakların aksine birbirlerine düşmanca yaklaşmak yerine toplu bir şekilde, aynı fikirlere olmasa bile benzer değerlere sahip insanlar olarak hareket edebiliyorlar.
Z Kuşağını önceki kuşaklardan farklı diye suçlamak oldukça yanlış.
Ancak her ne kadar bu kuşak kendi yeniliklerini kabullense de, önceki kuşaklar alışık olmadıkları bu nitelikler karşısında elbette bir ön yargı besleyebiliyor. Burada da düşünülmesi gereken husus şu olmalı fikrimce: Bu kuşağın önceki kuşaklardan ayrı bir isimle anılması, farklı bir şekilde gruplaştırılması anormal bir şey değil, olmamalı da. Gelişen teknolojiyle birlikte insanoğlunun aynı fikirlerle sabit bir şekilde ilerleyeceğini düşünmek nasıl yanlış bir düşünce olursa; Z kuşağının da gelecek planları, yaşam beklentileri gibi konularda niçin önceki kuşaklarla aynı düşünce yapısına sahip olmadığını düşünmek oldukça yanlış olacaktır.
Hem zaten bu kuşakların fikirleri, hayata bakış açıları aynı devam etmek zorunda olsaydı, neden tüm kuşaklar bir bütün olarak ele alınmak yerine ayrı ayrı araştırılırdı ki?
Öte yandan sertçe eleştirilen bir husus da bazı kurum ve kuruluşlarının –özellikle bankalar- Z kuşağını daha iyi anlamak için toplantılar düzenlemesi. Aslında bu da üstte açıklamaya çalıştığım durumla paralellik gösteriyor diyebilirim.
Değişen bu yeni neslin karşısına önceki kuşaklara yaklaşıldığı tarzda yaklaşılamaz. Bu düşüncemi biraz da somut bir şekilde dile getirmek istiyorum: Damak tatları farklı olan insanların önüne aynı yemekleri aynı beğenilme beklentisi ile koyamazsınız. Şayet bu yemekler iki taraf için de beğenilsin istiyorsanız, onların damak tatlarına ayrı ayrı yaklaşıp önlerine farklı lezzetler sunmak en doğrusu olacaktır.
Kabullensek de kabullenmesek de Z Kuşağı gerçeği diye bir şey var ve gün geçtikçe toplumsal hayat, siyaset gibi birçok alanda da söz sahibi olmayı uzun bir süre devam ettirecekler.
Aslında daha doğrusu, devam ettireceğiz.
Z Kuşağının içinde yer alan 18 yaşında bir genç olarak konuşuyorum.
Sahip olduğu teknolojiden sosyal medyaya kadar elinde pek çok imkân bulunduran bu kuşak, doğrusuyla yanlışıyla, iyisiyle kötüsüyle ama en çok da ezberleri bozan yaratıcı düşüncesiyle önümüze bambaşka bir yaşam tarzı sunacağa benziyor.
Ben eminim ki, biz geleceğe çok güzel şeyler sunacağız, bize güvenin!
Düşüncelerimi sizinle paylaşmama olanak verdiğiniz için teşekkür ederim, bir başka yazıda görüşmek üzere, sevgiyle ve satırlarımla kalın!